Türkiye bir deprem ülkesi, diğer bir deyişle sismik aktivitesi yüksek bir ülke ve her yıl bu doğa olayını yaşıyoruz ve yaşamaya devam edeceğiz.
Son Yüzyılda Yaşanan Depremler
Tarih boyunca depremler 100 binlerce can almış. Cumhuriyet döneminde yaşadığımız ve asrın üç büyük felaketi olarak nitelenen depremlere bakarsak şunları görürüz; • 26 Aralık 1939 tarihinde (bazı kaynaklara göre 27 Aralık 1939 saat 01.57'de) moment büyüklüğü 7.9 Mw olan Erzincan Depremi’nde 32.962 vatandaşımızı (17.820.950 olan nüfusun %0,185’ini), • 17 Ağustos 1999’da başlayan ve 12 Kasım’da Düzce’de devam eden 7.4 Mw büyüklüğündeki Büyük Marmara Depremi’nde 18.373 canımızı (65.537.749 olan nüfusun %0,028’ini), • 6 Şubat 2023 tarihinde, saat 04.17'de Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesinde meydana gelen 7.7 büyüklüğündeki ve ardından saat 13.24'te merkez üssü Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesi olan 7.6 büyüklüğünde iki deprem ile 20 Şubat 2023’te merkez üssü Yayladağı olan bir deprem ve ardı sıra gelen artçı depremlerde yaklaşık 55.000 insanımız (85.372.377 olan nüfusun %0,064’ü) hayatını kaybetti. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığının 17 Mart 2023 tarihinde yayımlanan raporunun (Rapor için tıklayınız) 65. sayfasında yer alan Tablo 34 (Bölgedeki Yıkılan/Yıkılacak Binaların Durumu) rakamlarına göre depremden etkilenen 11 ilde; 35.355 binanın (96.100 bağımsız bölümün) yıkıldığı, 17.491 binanın (60.728 bağımsız bölümün) acil yıkım beklediği, 179.786 binanın ağır hasarlı olduğu, 40.228 binanın orta ve 431.421 binanın ise hafif hasarlı durumda olduğu tespit edildi.
Deprem Öldürmez Bina Öldürür
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğünün, 19 Şubat 2023 tarihi itibarıyla yayımladığı Hasar Tespit Raporu’ndan sonra 28 Şubat 2023 tarihinde yayımladığı bilgide şu veriler yer almaktadır: İncelenen bina sayısı 1.520.000, yıkık ve ağır hasarlı olan bina sayısı 202.000 ve bağımsız birim sayısı 582.000’dir. Yapı İşleri Genel Müdürlüğünün 12 Haziran 2023 tarihli incelemelerine göre ise yıkık bina sayısı 38.901, acil yıkılacak 21.208, ağır hasarlı 202.366 (toplam acil, ağır hasarlı ve yıkık konut sayısı 262.475), orta hasarlı 44.346, az hasarlı 627.805 bina tespit edilmiş, 132.780 binada ise hasar tespiti yapılamadığı açıklanmıştır. Yukarıda belirtilen Deprem Sonrası Değerlendirme Raporunun 35. sayfasında yer alan Tablo 19 (Deprem Bölgedeki Binaların Taşıyıcı Sistemi %) rakamlarına bakalım;

Bu tabloya göre, depremden etkilenen ilk 11 ildeki 5.649.317 bağımsız birimin de yer aldığı binaların (sanayi yapıları dâhil) %86,7’si betonarme, %3,5’i yığma, %3,6 prekast beton prefabrik %2,4’ü çelik (büyük çoğunluğu sanayi yapısı), “Daire” olarak belirtilen satırda konut özelinde bakıldığı zaman %95,4’ü betonarme, %1,3’ü yığma, %0,6’sı prekast beton prefabrik %0,4’ü çelik taşıyıcı sistemli yapılardır. Tablo 20 [İl bazında Hasar Tespit Raporu (6 Mart 2023)] rakamlarına göre; bu binalardan 518.009 konutun yıkılmış / ağır hasarlı / acil (%9,2), 131.577 adedi orta hasarlı (%2,3) ve 1.279.727 adedi az hasarlı (%22,7) olarak belirlenmiştir. Bu rakamlar daha sonra yapılan incelemeler sonucunda bazı değişikliklere uğramış olabilir. 2023 Meclis Deprem Araştırma Komisyonu'nun raporuna göre; depremin Türkiye'de toplam maliyeti 148.8 milyar $ olmuştur. Bu web sayfasında yapılan değerlendirmelerde; yukarıda belirtilen kaynaklar ve YİGM’nin 29 Mart 2023 tarihli talimatı uyarınca TUCSA tarafından oluşturulan Çelik Yapıların Hasar Tespit ekiplerince deprem bölgelerinde gerçekleştirilen çalışmalar ile bu çalışmaları analiz eden, akademisyen ve uzman mühendislerden oluşan TUCSA Hasar Tespit Komisyonu tarafından yapılan değerlendirmeler esas alınmıştır. Depremin bilançosuna baktığımızda: • 262.475 betonarme, beton prekast prefabrik ve yığma yapı göçtü veya sonradan yıkıldı. • Deprem sonrasında yayımlanan resmi rakamlara göre yaklaşık 50 binin üzerinde insan beton blokların ve yığma yapıların altında can verdi. Hiçbir çelik yapı göçmedi
Alınacak Dersler ve Sorgulamalar
Her büyük depremden sonra bilim insanları, yaşanan depremden bilimsel ders çıkarmak için deprem bölgesine gidiyorlar. Bizde de kısa süreli benzer incelemeler oldu, her bir yönetmelik güncellemesinde çok değerli akademik çalışmalar yapıldı, hesap yöntemleri güncellendi, güvenlik katsayıları artırıldı. Ancak görüldü ki yönetmelik çalışmaları tek başına ölümleri ve kayıpları engellemiyor. Bunun nedeni, şu sorunun yeterince hesaba katılmaması veya değerlendirilmemesi olabilir: “Japonya ve Amerika gibi gelişmiş deprem ülkelerinde neden bu kadar çok çelik yapı yapılıyor?” Yanıt basit: İnsanlar ölmesin diye! Sorunun yeterince sorulmama nedeni, Prof. Dr. Psikolog Üstün Dökmen’in tanımıyla “öğretilmiş çaresizlik” içinde yıllarca, “çelik pahalıdır” gibi ön yargıların ve bahanelerin arkasına saklanmak olabilir. Bu zirvede, çeliğin ilk yatırım maliyetinin bazen daha ucuz, bazen kabul edilebilir ölçüde pahalı olduğunu, ancak her durumda daha ekonomik olduğunu görmek mümkün olabilecek. Üstelik pahalı sandığımız bu fark, son depremde ölen 50.000’den fazla insanın canından daha mı değerliydi? Hatta “değer mühendisliği (value engineering)” hesaba katıldığı zaman, “ucuz mu pahalı mı?” sorgulamasının ne kadar yanlış olduğu anlaşılacaktır.
Neden Dirençli (Resilient) Yapılar
Bu sorunun ilk yanıtı, yukarıda değinildiği gibi “İnsanlar ölmesin diye” şeklinde verilebilir. Aslında dirençli (resilient) yapılar daha önce kullanılan; yapısal açısından sağlam, yangın güvenliği açısından dayanıklı, zemin-yapı etkileşimi uygun, çevre, insan sağlığı ve ekonomiklik açılarından sürdürülebilir yapılar kastedilmektedir. Yani burada kastedilen sadece sağlamlık değil, daha geniş kapsamlı bir dirençliliktir. Bu zirveyi planlarken; önceliğimizi belirtmek için “deprem dirençli” ifadesini kullandık, ancak dirençlilik yukarıda belirtilen diğer hususları da kapsamaktadır. Aslında yapılacak yapının sadece depreme karşı değil, AFAD’ın kullandığı “Afet Dirençli Yapılaşma” ile Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının belirttiği “İklime ve Afetlere Dirençli Şehirler” kavramlarının içerdiği gibi depremle birlikte sel, su taşkınları (tsunami dahil), fırtına ve hortumlar ile büyük yangınlara dirençli, toprak kaymaları, kaya düşmeleri, çığ ve volkan gibi bazı afet türlerine karşı da önlem alınmış ve iklim değişikliklerine karşı da dirençli yapılar ve kentler olması öngörülmektedir. Özetleyecek olursak; Deprem Dirençli Yapılaşma, binaların ve altyapıların depremlere ve yukarıda dirençlilik kapsamında belirtilen kriterlere karşı dayanıklı bir şekilde tasarlanması, tasarıma uygun bir şekilde inşa edilmesi ve her aşamada denetlenmesi anlamına gelir. Yaşanan 6 Şubat depreminde de görüldüğü gibi, insanların ölmemesi, ekonominin telafisi zor kayıplara uğramaması için tek çare; önleyici faaliyetler kapsamında Japonya ve Amerika’daki gibi depremde yıkılmayacak yapılar yapmaktır. Deprem sonrasında depremzedelere yardım ve olanaklar ölçüsünde yaralarını sarmaya yönelik düzeltici faaliyetler çok önemlidir ama kayıpların azaltılmasına etkisi daima ikincildir. Buraya kadar baktığımızda; belli ki 1929 Erzincan Depremi’nden bugüne kadar yapılanlar yeterli olmamıştır. Artık farklı açılardan bakma, farklı şeyler yapma zamanıdır. Aynı Albert Einstein, George Bernard Shaw, Max Nordau, George A. Kelly, Rita Mae Brown, John Larroquette, Jessie Potter ve Werner Erhard gibi isimlere de atfedilen, fakat kime ait olduğu kesin bilinmeyen “Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp, farklı sonuçlar beklemek mümkün değildir” sözleriyle ifade edildiği gibi. Bizim de yaşanan depremden yeterince ve gerçekçi ders almamız ve alışkanlıklarımızın dışında çözümler üretmemiz şarttır. Çok geç kalınmış da olsa değişim başlamıştır ve devam edecektir. Bütün bu alışkanlıkların birkaç ayda ya da yılda değişmesi mümkün değil elbette. Bunu gerçekleştirmek için; • Çelik yapı oranını ilk aşamada %5’ten %30’a çıkarmak için yetersiz kalan insan kaynağımız artırılmalı, • Yeni yapım teknikleri ve teknolojileri kullanılmalı, • Değişim sırasında, toplumun menfaatlerini bir kesimin menfaatlerinin önüne geçirecek denetim sistemleri oluşturulmalı, • “50.000 insan ölmüş ben ne yapabilirim ki” umursamazlığından uzaklaşılmalıdır. OSTİM OSB Başkanı Orhan Aydın Bey’in daveti ile bir araya gelen TUCSA, OSTİM Teknik Üniversitesi, OSTİM OSB ve TÇÜD yukarıda belirtilen hususları hayata geçirmek üzere dayanışma içinde hareket etmektedirler. Çeyrek asırdır yayın hayatını sürdüren “Çelik Yapılar Dergisi”, 6 Şubat Kahramanmaraş Depremi’nden alınan dersler ile kamu, üniversiteler ve sektör tarafından yapılması gerekenler konusundaki görüş ve önerilerini başta “Ajandam” isimli bölüm olmak üzere sayfalarına taşıdı ve taşımaya devam edecek. Aşağıda listelenen “Ajandam” yazılarının tamamına https://tucsaevents.org/Docx/Ajandam_depremserisi.pdf linkinden ulaşabilirsiniz: • Sayı 80 (Ocak – Şubat 2023): “Deprem Manifestosu”
• Sayı 81 (Mart – Nisan 2023): “İstatistik Bilimini Yok Saymayalım Ders Alalım”
• Sayı 82 (Mayıs – Haziran 2023): “Kalite ve Öz Denetim Bir Kültürdür, Değişim Gerektirir”
• Sayı 83 (Temmuz – Ağustos 2023): “Deprem İçin Ne Yapmalıyız”
• Sayı 84 (Eylül – Ekim 2023): “İnsanlar Ölmesin Diye Çelik”
• Sayı 85 (Kasım – Aralık 2023): “Deprem Dirençli Yapılaşma Politikası”
• Sayı 86 (Ocak – Şubat 2024): “Depremde Hiçbir Yapı Göçmedi, Ders Aldık mı”